25 Kasım 2012 Pazar

-Çarpıldım. Ok. By.


 Anam babam beni anlamıyo! Arkadaş sanki ben istiyorum ölmeyi. Neymiş efendim ders çalışmazsam; okulda kalırmışım, iş bulamazmışım, param olmayınca da ölürmüşüm. Sanki ben istemiyorum ders çalışmayı. (Ders çalışıcam ama Türkçe değil, İngilizce değil, matematik hiç değil, bu değil, bunlar değil. Beni anlamıyorsunuz farklı bişeyler istiyorum.) Ben de istiyorum elbet çalışmak içimden gelsin; alıyım kitabı hatim edeyim, konu hakkındaki testlerinde hepsini doğru yapayım ama olmuyor arkadaş! OL-MU-YOR! Ben oturup ders çalışamıyorum. Nokta. (Aslında şu verimli zaman çizelgesi denen şeyi de denedim ama yine olmuyor.)
Ben odamda asla ders çalışmam o oda benim şatom olum! Hayal kuruyom ben orda bu yazılar nerden çıkıyor zannediyonuz siz. Ben o odanın içinde ders çalışıpta oradaki muhteşemliği söndürmek istemiyorum. Aşağı inip evin bahçesinde çalışıyorum genelde *ayda 2 kere falan*. Hevesleniyorum her seferinde sanki böyle sınavdan 100 alcakmış gibi didiniyorum. Ama başlangıçtaki o hırslı o çalışkan Pamela; 10 dakika sonra yok oluyor ve bir daha asla bulunamıyor. İsviçreliler otu boku araştırcana bunu düşünseler ne hoş olur değil mi? Ve ben ne yapıyorum? Ben, böyle boş zamanlarımda evi dolaşıyorum. Ne hoş fanteziler değil mi? Ama bazı istisnai durumalar da yok değil. Ben, Pamela ne zaman ne yapacağım belli olmaz. Bazen de *4-5 ayda bir* deli gibi test çözerim ve sonuç kötü not alırım. ama ne hikmetse o cünüp, beyni kıçından büyük *ki çoook büyük* sınavdan önce “Ben hiç kitap açmadım. Of hiç bişey bilmiyorum!” diyen sürtük sınıfın ineği olan kız 100 alıyor. Daha da kötüsü ne biliyor musunuz? Ben ilahi adaleti savunup ona beddua ediyorum. Ettiğim beddua bile kıçımda patlıyo! Sonuç sivilceli bir surat ve herşeye ’fucker‘ diyen bir Pamela…


Gece yatmadan önce birden aklıma geldi. Yani eger bok gibi olduğunu düşünüyorsanız n'olur yorum yapıp da şu aciz kulu küçük düşürmeyin. 
Budala Pamela :)

24 Kasım 2012 Cumartesi

-Hayallerimi becerdi.


Ben her zaman dersi dinlemek istedim; yani bu aptallık doğuştan. ama gelin görün ki dersi kesinlikle dinleyemiyorum. kendim yapamıyorum diye de o tüm ders saati boyunca dersi pür dikkat dinleyen adamı kıskanıyorum. Nasıl yapıyorlar? Bizim İsveçlilere iş çıktı yine :) yani o 45 dakika boyunca benim aklımdan neler neler geçiyor. bu da ayrı bi suç zaten. düşüncelerime dahi el koydular. öğretmenin yaptığı aptallıklarla dalga geçeyim diyorum daha bunun yanından dahi geçmeyen cümleler kurunca hemen müdürün odası... Şakadan anlamıyo salaklar! *ya da hedefim olmaktan hoşnut değiler?!* Ama. Aması var! O espri yapınca maalesef ben gülmek zorunda kalıyorum ki genelde esprileri tek kelimeyle bok gibi. Anlamakta zorluk çekiyorum; acaba bu yarı kel yaratık beni müdürle falan evermeye mi çalışıyor nedir?
“Gülme Pamela ! Yorum yapma Pamela! Sana ne benim konuşmamdan Pamela! Git işini müdürle hallet Pamela! “
O Pamela alıcak seni ve müdürü bi  odaya … Günlerce tek başınıza… Akraba oluncaya dek! *Burada bir cadı gülüşü hayal edin tiz ve yüksek sesle. Matematik hocanızın ki gibi.* Belli başlı sorunlarımızdan biride adamın ağzımı açmamı kesinlikle istememesi. Her, arkadaşımla konuşmak için kafamı çevirdiğimde bana dik dik bakması yok mu ? Gözlerini kaşıkla oyasım geliyor. Bilim insanlarına göre *İsveçliler :D* Bir insana 6 saniyeden daha uzun süre bakmanız ya o kişiyle sevişmek istediğinizi yada onu öldürmek istediğinizi açığa vurduğunu kanıtlıyor.. Yani umarım beni öldürmek istiyordur. Yoksa … BİSMİLLAHİRAHMANİRAHİM! Bunu düşünmek dahi istemiyorum. Bu yüzden 6 saniye konusu kapandı. Bitti. Pufff oldu. Birde öyle meraklı ki kelimelerle anlatılmaz. Bi şeyden de eksik kal be adam. Egosu yetmiyormuş gibi bide merakıyla katlediyor psikolojimi. Arkadaşımla konuşmak için arkamı dönüyorum bütün okula canlı yayın yapıyor sanki sesi de güzel olsa bari. Biraz öncede dediğim gibi tam bir egoist kişilik. Bir telefonu var *bildiğin cep bilgisayarı* görmeyen kalmamıştır okulda. Öyle ki ismi bile telefon markası ile anılıyor.”htc’li 6” diyebiliriz ona. *6 saniyelik bakışlarının hatırına* Geliyor o güzelim telefonu sergiliyor gözümüzün önünde ama  içimden ne küfürler ettiğimi bilmiyor bilemeyecekte. O telefonla naptığını da anlayamadım hala. Bazı tezlerim var ;
Cool görünmek için tuş kilidini açıp kapatıyor olabilir
Facebooktan öğrecilerini arkadaş ekliyor olabilir. (Yapmadığı iş değil)
Twitter’da özlü sözlerde paylaşıyor olabilir.
Vs. vs. İnsanın aklına bir sürü şey geliyor. Ve inanın bana hepsi yukarıda yazdığım kadar masum değil.
En sonunda cesaretimi topladım.  O telefonla naptığını o kadar merak ettim ki gidip sordum. “Napıyon lan o telefonla ?” diye *cümleyi biraz değiştirmiş olabilirim* Meğer adam bütün gün o telefonda İngilizce kitap okuyormuş ( Kendisi İngilizce öğretmenide) o.O Fanteziye bakar mısınız?  İngilizce kitap (!) Geçen gün dersteyiz hocanın küçüklük fotoğrafını gördük. TANRIM! O nasıl bir yaratık öyle ki şuan ki halinden fazlasıyla mutluyum. Kendini iyi toparlamış. Üzerinde mavi bir gömlek ve kırmızı bir şey vardı.! Hala onun ne olduğunu tanımlayamadık *Hocanın kendisi bile anlayamadı.*Bizde iddiaya girdik.  Pijama diyenler ve kumaş parçası olduğunu düşünenler olarak . Ben tarafsızım! Zira o görüntüyü hatırlamak dahi istemiyorum.
Bazen diyorum toplayalım bizim anticileri yürüyek hep beraber üstüne.  Ama şöyle bir sorun baş gösteriyor bu seferde. Bizim 6 ‘nın yaklaşık 80 tane kuzeni var. Biz neredeyse yarım dersimizi bu konuya ayırmış bir topluluğuz. Belli bir statümüz var. Ders İngilizce adam “Cousin” kelimesinin iki cinsiyeti de kapsadığını anlatıyor. *Fesatlar için not Homoseksüel değil kız ve erkek !* Olay mağduru çocuk olayın gidişatını tahmin edemeyerek “benim 20 kuzenim var” Gibi gereksiz mi gereksiz ; cünübümsü bir cümle kurdu . O saniye hani aksiyon filmlerinde slowmotion yaparlar ya öyleydi işte. Adamın suratındaki o ifade ölümümüzün vesikalığıydı resmen. Bir başladı anlatmaya anne tarafından başladı. Baba tarafının amcaoğlunun kuzeninden çıktı. Çıkana kadar psikolojimizi ve düşüncelerimizi katletti. Ama her ne kadar aşağılık herifin teki olsa da içimde hala ona karşı minnacık bir sempati var.

7 Kasım 2012 Çarşamba

-Bizde Kasım Böyle Geçiyor...


 Kasım ayı romantik aydır. En azından filmlerde hep öyle oluyor. Esas kız ve esas oğlan her zaman birbirlerine sarılarak ağaçların dökülen yaprakları eşliğinde *ne hikmetse* bomboş olan parkta romantizmin doruklarına ulaşan bir yürüyüş yaparlar. *sonra ayrılıp tekrar barışırlar ve mutlu son!* Yani; hadi ama bu tüm romantik filmlerin vazgeçilmezidir. (En azından sonbahar da çekilenlerin hepsi) Benim favori mevsimimdir sonbahar. Ve diğer insanlar tarafından da hoş karşılanabilir. Tabi yapılacak dağlar kadar ödeviniz, girmeniz ve mümkünse *mümkün kılmanız gereken* hepsinden 70 üzeri not almak zorunda olduğunuz tonla sınavınız ve uzun süredir uğraşmadığınız ve en kısa zamanda tekrar sahiplenmeniz gereken bir bloğunuz yoksa.
 Kasım ayını elimdeki sıcacık kahveyle *sıcak süt de olur çikolata da, votka da olur yani. Üşüyom olum ben!* pofidik koltuğuma gömülerek bulduğum ilk büyük pencereden, camda kayıp giden su damlacıklarını izleyerek *Bella yaptığında çok hoşuma kaçmıştı da ondan* geçirmek istiyorum.  Depresyona girip elimdeki Nutella kavanozuna hayat memat meselesiymiş gibi sarılarak değil! Ama kimse benim sınav haftasında ev halimi görmediği için bunu umursamıyorlar. Ve bu onların yararına çünkü o durumda (sınav haftası ev halim) onlarca kabuş görmelerini sağlayacak bir durum.
 Hayatınızda görebileceğiniz bu kötü durum tüm *çalışkan ve benim gibi çalışmak zorunda olan* kızlar için kötüdür. Öyle ki bir önceki o harflerini tek tek yok etmek istediğiniz kadar boktan bir cümle kurmam tamamen ruh halimin suçu. Asıl konu ise;
Böyle bir zaman da neler oluyor?

1)      Kafamızdaki o muhteşem topuz!
O topuzu dışarıya çıkarken yapmak isteyip aynı zaman da 5 dakikada yapılmış havası vermek için 45 dakikasını ayna karşısında geçiren insanlar tanıyorum. Ama şunu kavramanız gerek o sınav siniri ve stresiyle yaptığınız topuzu başka hiçbir zaman yapamazsınız. Kısacası umursamazca yapılan topuz her zaman 1 numaradır.

2)      Yediğimiz tatlılar!
 Elimizin altında her zaman ve kesinlikle bir gıda maddesi bulunur *elbette tatlı!*Başlarken de söylediğim gibi hayatımız ona bağlıymış gibi bir şey arıyoruz sanırım. Kişisel seçime bağlı aslında ve fazlasıyla seçeneğiniz var. Sinirli olanlar sakız, naturelciler yada diyettekiler elma vs., benim gibiler ise elbette Nutella. Belki de bir şeyler yeme isteği içinizdeki bir şeyleri parçalama eğilimimizden kaynaklanıyor. Yada sadece açız.

3)      Ne giyiyoruz?
Giyilen kıyafet aslında işin en dikkat çekici bölümdür.*Böyle bir metinde pekte hoş değil.* kızların her saniye çekici göründüğünü zanneden erkekler buraya dikkat kesilin. Acı gerçek ne biliyor musunuz? Aslında hiçbir kadın barda sabahlayıp; suratında ki o kısmen bir evi boyayabileceğiniz boyayla uyandığında hiçte güzel görünmüyor. Ders çalışırken, kız yada kadın her neyse işte her zaman rahat olmak ister. Bunun nedeni aslında onunda  o muhteşem kıyafetlerden sıkılmış olması olabilir. Saçmaladım. Her neyse pijama daimidir. Çalışırken giyebileceğiniz en iyi şey pijamanızdır. Pijama işte bir diğer adıyla uyku kıyafeti; ders çalışmakta bir nevi uyku evresi sonuçta.

4)      Uyku sorunu!
Uyku sorunu benim için en büyük sorundur. Gece 1’e veya 2’ye kadar ders çalışmış sabah uyandığında gözlerinin altındaki o *Bimden yapılan aylık alışverişlik bir poşet kadar büyük!* torbaları gördüğünde fondötene kafa atması elbette normaldir. Kasım ayında kızların alışveriş listesinde ilk üçe hiç zorlanmadan girer fondöten veya kapatıcı *ben kesinlikle kullanmam. Bilin istedim J* . Bundan da kaçış yolunu bulduk tabi. okul yolunda selam verenlere aceleyle selam denir ve kasım ayına tekrar ve tekrar küfür edilir; lanet okunur.

5)      Sevgililer!
Sevgili konusu başlı başına bir felaket zaten. Sevgilinizle vakit geçirmek isterseniz notlarınızın düşmesine göz yumuyorsunuz demektir. Ama derslerinize gömülüyorsanız aranızın bozulmasını yada ayrılmanızı göze alıyor olmalısınız. Fakat ben çok çalışkanım veya biz çoh aşığız birbirimize diyorsanız bilemeyeceğim. Eğer sevgilinizle iyi anlaşamıyorsanız bu dönemde ayrılın derim. Sınavlardan sizi düşünemeyecektir. *Uslu erkeklere lafım yok onlar hala çok nutellalar.* Bu dönemde tanıştıysanız ve o ilişkiyi sürdürmeyi de başardıysanız; peşini bırakmayın derim J. Kısaca Kasım ayı pek de aşk meşk ayı değil.

6)      Son hafta!
Her şey biter ve bir Kasım ayının o muhteşem 3 haftasını geride bırakırız *ne demezsin dediğinize eminim*. Bundan sonrası hava atarak yada br kenarda oturup kendini insanlardan soyutlayarak geçer. Notlar iyi gelişe sırıtır, ama notlar bu evreden sonra bile kötüyse ___ diyecek bir şey yok daha çok çalışır.

  En nihayetinde kuşalr nasıl kışın güneye göç ediyor; kediler nasıl mart ayında… yine kopukluk oldu. Kızlarda kasım ayında bu haldeler. işte bu kadar… şimdi gidip kaşığımı biraz daha Nutella ile doldurmalıyım. Okuduğun için teşekkürler.
Yorum yapmayı unutmayın….
Budala Pamela J

14 Ağustos 2012 Salı


14.08.12 – 15:24

-En yakınım dediğim bile unuttu beni; ne bok yicem ben şimdi?


Benim psikolojim bozuk arkadaş! Yani ben ki böyle en önemli  yerde bile kendime ağlayacak bi şeyler bulabilecek bi kızım. Kesinlikle özgüven sorunu değil, ondan da eminim. Şimdi benim aile bireylerinin arası pekiyi değil annem ve babam boşanma davalarında geziyor. Bende bildiğim ama kimseye anlatamadığım sırlarımı içime içme atıp duruyorum; ne kadar boktan bişi olduğunu sadece yaşayan bilir zaten. Böyle bu salakça şeyi yapa yapa o dertler benim içimde birikiyor. Onları dışarı atmanın tek yolu da ağlamak benim içim. Ve benim ağlamaya başlamam için minicik bir neden yeterli; mesela geçen gün bir dizi vardı benim çok beğendiğim ama sadece 1-2 bölümünü izlediğim. o dizi final yapacakmış; ben bunu duydum başladım göt gibi ağlamaya. Görsen sanki anamı babamı doğramışlar, böğüre böğüre ağlıyorum ve kendimi suçluyorum “belki ben de izleseydim düzenli olarak az kişi izlediğinden bitirmeyeceklerdi diziyi işte” diye. Annem soruyor “iyi misin Pamela neden böyle ağlıyorsun?” diye ben daha da bağırarak ağlıyorum bu sefer. Sonra bir anda susuyorum ve gülmeye başlıyorum, kalkıp çıkıyorum mekândan; bu kadar rezillik yeter diyerekten. Hiçbir arkadaşıma söylemedim böyle ruh hastası gibi ağlamaya meyilli olduğumu; biri dışında. Ben bundan “Jerry” diye bahsedeyim kendisi dolaylı yollardan ona aşık ta. Şimdi ben bu Jerry ile okulda bayağı yakındım; gerçi hala yakın sayılırız ama neyse. Okul bitti lisede ikimizde ayrı okullara gidecez ama hiç ayrılmıcaz hep telefon falan edicez dışarıda buluşcaz diyoruz. Sonra ne mi oldu bu orospu çocuğu beni ortada koydu kaçtı ibne kızın birinin yanına; bende her şeyi başkalarından duymaya çalışıyorum. Ben jerry’ i evinde oturuyor zannederken bunlar beraber fittness’ a falan gidiyorlarmış. Bende bu ibneyle bi daha konuşmayacağım diye kendi kendimi avutuyorum. Aradan 10 gün geçti –ve evet günleri bile saydım- bu beni arada bi hafta sonu bu beni aradı. “ay ne yapalım benim canım sıkıldı. Çarşamba ben size geleyim gezelim” falan dedi. Bende gönülsüzce tamam dedim. Kendimi sakin ve soğuk tutmaya çalışıyorum ama Salı akşamı oldu Jerry beni aradı. Benim vücut bildiğim 8 çiziyor olduğum yerde. Ben dedim yarın geliyor musun diye böyle soğuk bir tavırla konuşmaya çalışıyorum ama yok anam olmuyor vallahi; konuşuyorum kızla sonra telefon ahizesini kapayıp kıkır kıkır gülüyorum. Sonra bu demez mi “ya biz şu arkadaşla fitness’ a gittik te benim belim çok kötü ben gelemicem ama Cumartesi söz tamam mı?” dedi bende hiç bi cevap vermeden kapadım telefonu suratına. Ama nasıl kızıyorum kendime “bak kendine verdiğin sözü tutsaydın hiç konuşmayacaktınız sende hiç kırılmayacaktın” diye düşünüp bir yandan da usulca ağlıyorum. Neyse ben bir şekilde Cumaya kadar sabrettim akşam beni arasın diye bekliyorum. İki arada sıkıştım iyi mi düşüneyim kötümü diye. Ben hep beyni melek; kalbimi ise şeytan olarak görürüm. Melek hep gerçeği söyler sana ne kadar koysa da. Beynim diyor “bu gene bi’ şey bulacak ekecek seni ya da belki seni unutup hiç aramayacak seni. Bak demedi deme.” Her ne kadar beynime hak versem de kalbimi dinliyorum. “Yok, o unutmaz da ekmezde beni” diye iç sesimle tartışıyorum. Sonunda bu aradı beni; benim götüm başım ayrı oynuyor tabi. Dedi ki ”ya benim yarın dersim var 11’de ondan sonra da bipçi ile fitness’ a gidecem ama istersen sabah gezelim” ben apıştım kaldım olduğum yerde nasıl kızarıyorum sinirden! Beynimde ben kazandım diye böğürüp duruyor kafamın içinde. Ben zaten 10’ da uyanıyorum ve o da bunu çok iyi biliyor. Küfür ediyor sanki bana! Bildiğin daşşak geçiyor benle bu! Ben de “ben geç kalkarım zaten artık başka zaman” dedim tam konuşacakken de kapadım o telefonu suratına ama 10 kere arasa, 10 kere o telefonu suratına kapatıp onu delirtsem yetmez bana. İnşallah orada sizi bi güzel sikerler! hayatınız boyunca 70 kilodan aşağı inmek nasip olmasın size! Orada bütün paranızı alsınlar ama 1 kilo bile zayıflayamayın! Kaslı kaslı oğlanlar yanınızdan geçerken bıngıl bıngıl sizi görsünde suratlarındaki o tiksinç ifadeyi ağlaya ağlaya izleyin inşallah.!!  Hayal gücüm buraya kadar. benim yerime onlara beddua edenlere çok teşekkür ederim

2 Ağustos 2012 Perşembe

Lise Korkusu

Beni lise sonda zanneden çoktur çünkü maalesef yaşıtlarımdan daha uzun boyluyum -1.80 falan- ama ben daha 15 yaşındayım yahu! Liseye gideceğim ve ben daha düne kadar kendimi kesinlikle buna hazır hissediyordum da ta ki bir kaç ay öncesine kadar.. Neden diye sorduğunuzu duyar gibiyim, hemen anlatayım. Şimdi benim babam polis ve deprem olduktan sonra gönüllü olarak Van'a tayinini aldı. Bir kaç gün öncede sürpriz şekilde (!) eve geldi. neden olarak bizi özlediğini ve bana lise seçimlerim hakkında bir karar almada yardım etmeye geldiğini söyledi -velim o da.-. neyse bi' şey demedim, oturdum. 
Bu bigün sabah aldı beni götürdü benim dershaneye. Hocalarımla falan konuştu sonra beni aldı TED Kolejine götürdü. Benim nereye gideceğimizden haberim yok! Geldik mi kolejin önüne? ben göt gibi kaldım orada öle tabi. Güvenlikçi amca bana ben ona bakarım; bu ne böyle arkadaş! 10 saniyede intihar kararı aldırıyor adam bana (babam). insan bi haber falan verir de' mi? Koca okula Bal Parmak fabrikasını görmüş ayı bakmazdım o zaman. hiç olmazsa ne biliyim fiyakalı bir giriş falan yapardım. Gerçi etrafta da kimse yok fakat.. neyse biz girdik okula; tabi ben hala düşünüyorum biz mi okula giricez yoksa okul mu bize girecek diye falan... sonra biz bulduk lise bölüm başkanını; daldık adamın odasına. Aman bir de ne göreyim! Adam benim eski edebiyat hocam çıktı. Ya ben de hiç sevmem böyle işleri. yaz tatilinde sıra arkadaşımı görürüm ama yüz vermem öyle biriyim yani. Odaya girdik ama ben hala düşünüyorum acaba ben adamı tanımamış gibi yapsam beni tanır mı? ama zaten adam ayda yılda bir öğretmen eksiğimiz olduğu zamanlarda dersimize girerdi; gerçi o zamanda ben hep arka sırada sessizce oturup defterine çöp adamlar çizen bi insan olduğumdan beni hatırlama olasılığı az diye düşündüm. Ama bu adamın neşeli ve fazlasıyla sırnaşık karısı olan -bizzat benim Türkçe hocamdır kendisi- kadını hesaba katmadım valla.. adam birilerine telefon açıyo. bende düşünüyorum bu adama sekreter lazım diye. o bok telefonun kapanmasıyla benim de hayatımın  senesi karanlığa gömüldü. Kadın kapıdan girdiği anda kocasını falan unuttu; sanki hayatı buna bağlanmışcasına bana bi' sarıldı. Ak ciğerlerimi söktü, ağzımdan çıkardı yani. ben de mecburen sarıldım ama içimden kadının ağzını açık bırakacak küfürler ediyorum. neyse bunun elinden zorda olsa kurtuldum. ben bu kadına KüçükKırmızı diyorum çünkü kısa boylu ve kırmızı saçları var.sonra biz bayağı konuştuk falan.sadece beni aldı bu KüçükKırmızı okulu gezdirecek güya sanki ben içeride para muhabettinin geçtiğini anlamayacak kadar salağım! Neyse biz çıktık dışarı o sırada da teneffüs zili çaldı. Çocuğun biri kapıyı açıp öyle bir ileri atıldı ki bu ikisi üst üste yere düşüyordu az kalsın. ben biraz kıkırdadım ama susturdum kendimi. bizim KüçükKırmızı çekti çocuğu kenara sikecek beynini -kendimden biliyorum yani-. onları izlerken yanımdan bir kız grubu geçti kelimelerle anlatılamazlar o derece. 5 kişi falanlar ama bayağı etki bırakıyorlar. onlara baktım onlar bana baktı. Bakıştık yani öyle bi de bende bi huy var biriyle göz göze gelince ilk o gözlerini kaçırcak ben bildiğin dalıyorum. kız bana baktı hep beraber gülüp geçtiler yanımdan bende arkalarından bakıp onlara küfür etmekle yetindim. Tam önüme dönücem salağın biri bacağıma bişey attı. bende refleks olarak "OhA!" şeklinde anırdım resmen. yere baktım tenis topu; karşıdaki sınıfa baktım. çocuğun biri pişmiş kelle gibi sırıtıyo. bende.....
devamını sonra anlatırım :D